27 Temmuz 2013 Cumartesi

Edremit Gün Batımı

11 Mayıs 2012 Cuma

Güzel sözler atasözleri

Başkalarını eleştirirken yırtıcı kaplan kesilir, kendisini eleştirirken, sanki kuluçkaya yatmış kuş gibidir.

Akan su geri gelmez.
Otobüste marka çanta takıp ipone telefon kullanan kocaman gözlüklerıyle hava atan kız merhaba aynı otobüsteyız..(alıntı)
İnsanın hayatında, uyanmasını sabırsızlıkla beklediği biri olmalı.
(alıntı)


6 mılyar insan var ben yanlızım olsun kıyamet kopsun bakarsın 110 mılyarinsan içinden kısmetım cıkar :)))

Gezi parkına Ayyaş girdık,Çapulçu devam ettık sonunda dindar olduk :))) Amerikan oyunamı geldık nedir.... Alıntıdır...
Tayyipin "Ne kadar yalan haber varsa hepsi twitterda" demesinin sebebi kimseyi takip etmediği için anasayfada kendi tweetlerini görmesidir..
Dünyada 7 milyar insan varken benim gelip seni bulmam, evrenin sana yaptığı en büyük ayrıcalık bence.(Alıntı)


Aşk çamurun içinde gizli bir nilüfer çiçeğidir. Nilüfer çamurdan doğar, fakat nilüfer çamurdan doğduğu için onu küçümsemezsin, ona çamurlu nilüfer, pis nilüfer demezsin.


Adalet önce devletten gelir. Çünkü hukuk devletin içtimai nizamıdır.

Ağzı yaratan Tanrı, rızkı da verir.


Tavuk kendi çorbasını övmez.

Akıllı yolcu gönlünü evinde bırakır.(Negroit)

Deliliğin kırk çeşidi var, sağduyunun bir.(Negroit)

Bir kişinin kim olduğunu anlamak istiyorsan ona yetki ver.

Dedikoducu her zaman hakkında dedikodu yapıldığından kuşkulanır.

Akıllıyla paylaşılan cehennem, aptalla paylaşılan cennete yeğdir.


Çingeneler (cambazlar) hangi meyhanede içerse şarabın iyisi oradadır.


Davul çok gürültü çıkartır, çünkü içi koftur.

Başkalarını eleştirirken yırtıcı kaplan kesilir, kendisini eleştirirken, sanki kuluçkaya yatmış kuş gibidir.

Kendini umutla besleyen insanlar şişmanlamaz.

Sadece gercek dostların sana yüzünün kirli olduğunu söyler.


Bilgili insanlar alçakgönüllü, cahil insanlar ise kibirli olurlar.



Kümes hayvanlarının mahkemesinde, hamamböceği davasını asla kazanamaz.

Sivrirsinekler çalışırken önce ısırır, sonra türkü söyler.

Doğduğunda sen ağlamıştın,herkes bayram etmişti.Öyle bir hayatın olsun ki öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et.

Akılsız adamın bir saatte sorduklarını, akıllı adam bir yılda cevaplandıramaz.
Akıllı adam, akılsız adamın son yaptığını ilk önce yapar.

Irmağın öbür yakasına geçinceye dek, timsaha taş atma.

Şeytan baştan çıkarır ama zor kullanmaz.

Aptal konuşur, akıllı dinler.




Nerede güç varsa, orada yasa yoktur.
Güzel cevap her zaman daha güzel soruyu sorana verilir








6 Ekim 2011 Perşembe

Uğur Mumcu Neden Öldürüldü?

.
Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993′te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikast sonucu öldü. Suikastçiler ve arkalarındaki güçler halen bulunamadı. Suikastin hemen ardından İslami Hareket Örgütü, İBDA-C, İslami Cihat gibi örgütler peşpeşe cinayeti üstlenirken, cinayeti işleyen teşkilatlara dair Mossad’dan, Selam Örgütü’ne kadar bir çok örgütün adı geçti. Ancak olayın sıcaklığı ile devletin en tepesindeki isimlerin “namus borcu” dedikleri faillerin bulunması ve cinayetin arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılması halen gerçekleş(e)medi. Uğur Mumcu’nun gazeticilik serüveni, eserleri ve araştırmalarına bakıldığında aslında neden cinayete kurban gittiği daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. Uğur Mumcu’nun araştırmaları Susurluk kazası sonrası gündeme gelse ve yaygınlaşsa da aslında Susurluk kazasından yıllar önce içinde bulunduğumuz manzarayı gözler önüne sermiş, binlerce köşe yazısında geçen yüzlerce isim ve belgede büyük resmi ortaya koymuştu. Bu yazıları yakınları ve yetkililerin anlattıkları ile birleştirince ister istemez aklımıza şu soru geliyor: “Acaba Mumcu, peşine düştüğü çetenin kurbanı mı oldu?” Gelin bütün sürece şöyle kısacabir göz atalım: Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinde köşe yazıları yazmaya 1975 yılında başladı. Askerliğini “sakıncalı piyade” olarak yapmış, bir daha üniversiteye dönmeyerek gazeticiliği seçmişti. 12 Mart’ı, askeri mahkemleri ve cezaevlerini görmüştü. Kalemi eline aldığı yıl, yaşadıkları ve gördüklerini araştırmanın peşine düştü. O yıllarda Türkiye’de adeta adı konulmamış bir iç savaş yaşanıyordu. Terörün bir yıldaki bilançosu 100 ölüyü bulmuştu. 1978′den sonra terör bir anda çığ gibi büyürken daha kitlesel ve belirli hedefleri vurmaya başladı. O dönemde Uğur Mumcu elindeki bilgi ve belgeleri Ecevit hükümetiyle paylaştı. Kışkırtıcı Ajan listeleri, kontrgerilla talimnameleri gibi onlarca belgeyi bizzat Ecevit’e teslim etti. Ama yine bir işlem yapılmadı. Bütün bunların üstüne 1979 yılında bütün Türkiye gibi onu da derinden etkileyen bir suikast gerçekleşti: Apdi İpekçi öldürüldü. Bu haberden sonra Uğur Mumcu olayın peşine düştü. Sonraki süreçte olayı ve arkasındaki örgütü yıllarca araştıracak, olayda rol oynayan isimler vei lişkilerin üzerine yürüyecek ve sonuca yaklaştığı sırada İpekçi’yle aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamayacaktı. Cinayetin faili Mehmet Ali Ağca hapisten kaçtığında Uğur Mumcu köşesinde 20 yıl sonra ortaya çıkacak gerçekleri olanca açıklığıyla yazıyordu: “Hiç kuşkum yok. Ağca’yı Silahlı Kuvvetler’de yuvalanmış silahlı bir sağ örgüt kaçırdı. Bu örgüt cezaevi yöneticileyle ilişki kurdu; birlikte bir plan hazırlandı ve plan gerçekleşti. Olay budur!” Ancak her zaman olduğu gibi gene yazdıkları ciddiye alınmadı. Mumcu’nun olayların peşine düşerken izleri hep Ağca üzerinden sürdü ve Ağca’nın yalnız olduğuna hiç bir zaman inanmadı. Ve en önemli yazılarından birini 21 Eylül 1985 tarihinde kaleme aldı. Yazının başlığı “Çatlı Kim?” di. Bu yazıda Çatlı’nın lakabının büyük reis olduğunu, 7 tip’li gencin öldürümesinde aktif rol aldığını, papa suikastini gerçekleştiren silahı, Avusturya’lı silah kaçakçısı eski naziden satın alanın çatlı olduğunu idda ediyordu. “Çatlı yargılanmadıkça bir çok olay karanlıkta kalacaktır” diyordu. Türkiye’de kimse bu iddaların üzerine gitmezken Mumcu, İtalya’da Papa suikasti davasında tanıklık yapıyor, İtalyanlara Ağca’nın ülkücülerle ve mafyayla ilişkilerini, Bulgar bağlantısını anlatıyordu. Son dönemde ise PKK ve Abdullah Öcalan konusu üzerine yoğunlaşmıştı. Cüneyt Arcayürek, Mumcu’nun yakın arkadaşlarından biriydi. Mumcu, bu çetenin kaçakçılık işlerinede bulaştığını düşünüyordu. Arcayürek şöyle konuşuyor: “Apo’nun gelmişini geçmişini iyice inceleyip, kiminle ve ne şekilde birden bire kürt sorunu yarattığını çözmeye çalışıyordu sanıyorum. O, söylüyordu da bunu. Ve kafasında çok yerleşmiş bir soru vardı. ‘Abdullah Öcalan MİT’in adamı mıydı?’ Uğur işte bunu araştırdı. Ölmeseydi bunu araştıracaktı, doğru veya değil. Ama MİT’le irtibatı olup olmadığı, kafasındaki kesin sualdi. ‘Bunu ben eğer keşfeder, bunu sağlam temeller üzerine oturtabilirsem, kitabın girişi bir bomba gibi patlayacak’ derdi.” Araştırmalarında Apo’nun Mülkiye’de Maliye Bakanlığı bursuyla okuduğunu ortaya çıkardı. Apo 1972’de bildiri dağıtmaktan tutuklanmış, aleyhte tanıkları olmasına rahmen salınıverilmişti. Yazılarında araştırmasının ipuçlarını veren sorular soruyordu: “Apo’nun kontrgerillacılarla işbirliği yaptığı, PKK içindeki MİT ajanı bir pilotu kolladığı ve kayınpederinin bir MİT elemanı olduğu doğru mu?” Ölümünden sadece 16 gün önce, 8 Ocak 1993 tarihindeki yazısında yine bu konuya giriyordu; “Birileri Türk halkını kürt halkına, kürt halkını da türk halkına düşman edici bir kanlı tuzak kuruyor. Yakında yayınlanacak bir yayınımda Kürt milliyetçileri ile istihbarat ajanları arasındaki ilişkilere ışık tutacak ilginç belgeler açıklayacağım.” Bu yazının yayınlanmasından 16 gün sonra Uğur Mumcu öldürüldü. Olayın ardından Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yu ziyareti sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, “cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu” sözünü verdiler. Oysa olay yerinde kanıt sayılabilecek her şey süpürgeyle süpürülmüştü. Devlet yetkilierin Gürdal Mumcu ziyaretleri arasında en ilginci ile Mehmet Ağar ile 1993 eylülünde gerçekleşen görüşmesiydi. O sıralarda Mumcu cinayetinin faili olarak iki kişi yakalanmış fakat bu kişiler olay sırasında tutuklu olduklarını idda etmişlerdi. Fakat resmi belgeler incelendiğinde tutukluluk tarihleri arasında tahrifat yapıldığı görülmüştü. Gürdal Mumcu, Mehmet Ağar’a işte bunu sordu. O sırada mumcu’nun karlı sokaktaki evinde avukat Emin Değer de vardı. Değer olayı şöyle anlatıyor; “Gürdal Mumcu o günkü olayı gelimeleri anlattı. Arada ben de küçük sorular soruyordum, önemli şeyler değil. Bir noktaya geldi; İstanbul Emniyeti’nin kovuşturma evrakındaki bir tarifata değindi. Elindeydi o anda. Tahrifatı anlattı. ‘Ne diyorsun?’ dedi. ‘Olabilir bunlar’ dedi Ağar. ‘Çocukların yorgunluğuna gelir. Özel bir amaçla, herhangi bir kanıtı karartmak amacıyla yaptıklarını zannetmiyorum. Gürdal tekrar söz aldı, dedi ki; ‘Görüyorsunuz, olay bir yerle bitmiyor, her şey bir tuğla gibi, bir duvar halinde yükseliyor.’ Ağar ‘Altından bir tuğla çekerseniz yepsi yıkılır’ dedi. Gürdal, ‘Çekin o zaman’ deyince, Ağar, ‘Yapamam’ dedi. Gürdal ‘O halde çekilin başkası yapsın’ dedi. ‘Onu da yapamam’dedi. Gürdal Mumcu bu konuda benim tanıdığım, gerekirtiğinde gerçekten gözünü budaktan, dilini sözden sakınmayan çok yürekli biridir. ‘O halde siz altında kalırsınız’ dedi.” Bu konuşmanın üzerinden çok değil 3 yıl geçti. Bir tuğlanın “kazara” çekilmesiyle o koca duvar çökecek ve çöken duvarın altında kalan ilk isim de Mehmet Ağar olacaktı. İçişleri Bakanı’ydı ve 8 Kasım 1996’da istifa etti. Halen Suikastçiler ve arkalarındaki güçler halen bulunamadı ama aradan geçen zaman içinde ortalığa saçılan bu bilgileri yanyana getirdiğimizde Uğur Mumcu’yu öldüren oluşumun peşine düştüğü çete olduğu savı giderek güçleniyor.

15 Şubat 2011 Salı

ZEN TÜRKİYE

Aşık olduğunda tek aşk, tek seven olmamalısın. Sevecen ol. Sevdiğini yada aşığınız okşarken, okşayışın kendisi ol.

bedenin besinsiz yaşayamayacağı gibi, ruh da aşksız yaşayamaz.
Aşk ruhun besinidir, büyük olan her şeyin başlangıcıdır, ilahi olana açılan kapıdır.

Aşk çamurun içinde gizli bir nilüfer çiçeğidir. Nilüfer çamurdan doğar, fakat nilüfer çamurdan doğduğu için onu küçümsemezsin, ona çamurlu nilüfer, pis nilüfer demezsin.

Dünya bir gökkuşağı, zihin bir prizma ve varlık ise beyaz ışındır.

Cesaret sana da gelecek. Sadece basit bir formülle başla: Asla bilinmeyeni kaçırma.

Hayatın ne olduğunu şahsen bildiğin zaman, ölüm seni hiç rahatsız etmez.

Bir katil tüm dünyanın katil olduğunu düşünür- bu onun kendini rahat hissetmesini sağlar.

Sürekli bu başkalarını yargılama arzusu atılmalıdır. Bu başkalarına yardım etmez; seni incitir, seni sadece incitir.

Daima, amaçlar açısından düşünen bir zihin gergin olacaktır, çünkü amaç, hiçbir zaman şimdi değil , ancak gelecekte gerçekleştirilebilir.

İşte bu yüzden, çıkarcı, mantıklı bir zihin, amaçlar açısından düşünen bir zihin sevemez.

Sevgi bir araç değildir. Neden seversin, ne için seversin? Sevgi kendi içinde nihayettir.

Aslında sevgi-ötesinde bir anlam, ötesinde bir amaç olmayan-en tuhaf eylemdir. Kendi için var olur, başka bir şey için değil.

Sevgi bir meta değildir. Onu biriktiremezsin; onunla bir mevduat dengesi yaratamazsın; onunla egonu güçlendiremezsin

Hayat senin mantığını dinlemez; umursamadan kendi yoluna devam eder. Sen hayata kulak vermek zorundasın.

Tıpkı ağaçlarda yaprakların yeşermesi gibi, zihinde de arzular ve umutlar yeşerir.

Saadet senin en derindeki özündür. Zevki başkalarından dilenmek zorundasın; doğal olarak da bağımlı olursun. Saadet seni bir efendi yapar.
Sevgi cesaret verir, sevgi bütün korkuyu siler atar; ve zalimler senin korkularına bel bağlar. Senin içinde bin bir çeşit korku yaratırlar


9 Şubat 2011 Çarşamba

AKP'ye karşı değil AKP'nin şerefine içenler

AKP'nin şerefine kadeh kaldırdılar

Paylaşım sitelerinden "AKP'ye içiyoruz" eylemini başlatan kişi, protestoların yapılacağı günün sabahı iyi bir dalga geçti bu "çağdaş Atatürkçülerle". Sayfanın adı birdenbire değişivermişti: "Seçimlerde Ak Parti'ye oy atmaya gideceğim"!

Sayfayı hazırlayan gerçekten bir AKP'liydi ve sözde Atatürkçülerle dalga geçmek için başlatmıştı bunu:

"Ben bir Ak Partiliyim. Ülkemde 130 bin içme meraklısı insan olduğunu bilmek üzücü. Rahatsızlığımızdan dolayı çok memnunum. Bu etkinlik hacklenmedi, bilerek yapılan bir oyundu. Kimileriniz çaktı, kimileriniz çakmadı ama çok güldüm."

Gülmekte de son derece haklıdır, eğlenmekte de…

Ve ortada bir ironi falan da yoktur.

Bu kesimin bu şekilde AKP'yi protesto etmesiyle "seçimlerde AKP'ye oy vermesi" arasında hiç mi hiç fark yoktur çünkü.

Düşünsenize AKP'nin Haziran seçimlerinden önce yapacağı propagandayı…

Bu züppelerin kadeh kaldırdıkları fotoğraflar, Tayyip'in de ifade ettiği gibi "aksırıncaya, tıksırıncaya kadar" içtikleri görüntüler, yılbaşı çılgınlıklarını aratmayacak kadar çirkin sahneler ve altında "işte AKP'yi protesto eden bunlar" yazısı.

Tam bir propaganda malzemesi yani…

Atatürkçülüğün ve çağdaşlığın böylesine dar bir özgürlük anlayışına çevrildiği, yalnızca içki içme özgürlüğüne, mayo giyme serbestine çevrildiği bir ortamda sahil şeridine hapsolmuş bir AKP karşıtlığından kimsenin şikayet etme hakkı yoktur. Partilerini rakı-balık partisi anlayışına çevirenlerin yarattığı bir kepazeliktir. Sıradan vatandaştan, Türkiye'nin iç bölgelerinden, kırsalından niye oy alamıyoruz diye düşünenler, kendilerini ve özgürlük anlayışlarını sorguladıklarında daha iyi göreceklerdir durumun vehametini.

"Zaman mekan gözetmeden AKP'ye inat kafası güzel bir Türkiye" özlemiyle İstiklal Caddesi'ni dolduranlar öyle bir "güzellik" yapmışlardır ki AKP'ye, onların bile arayıp bulamayacağı türden…

Hayatın içki ve seksten ibaret olmadığına vurgu yapan Arınç'a karşılık meydanlara çıkanlar, AKP karşıtlığının içki ve seks özgürlüğünden daha büyük bir şey olduğunu, vatan olduğunu, bayrak olduğunu, faşizme karşı mücadele olduğunu, emperyalizme karşı mücadele olduğunu dillendirseydi keşke.

Atatürkçülüğün vatan savunması olduğunu, Türklüğe sahip çıkmak olduğunu anlatmak için yollara dökülseydi keşke.

Kaç kişi olduklarını sayacaklarana, küçük bir azınlık olduklarını aslında ortaya koyacaklarına bu ülkede koca bir güruhun AKP'ye neden karşı olduğunu okusalardı basına…

AKP'ye karşı içki içip AKP'ye karşı sevişeceklerine, AKP'ye karşı vatana sahip çıksaydı keşke keyiflerine sahip çıkacaklarına…

Atatürk'ün elinde rakısıyla fotoğrafını kendine meze yapıp güya Atatürkçülük yapanlar ne Atatürk'ü anlayabildiler ne de Atatürkçülüğü.

AKP biraz da bu zihniyetin eseriyle iktidardadır, bu zihniyetin eseriyle tüm özgürlükleri kısıtlamaktadır. En büyük desteği kendine oy verenlerden değil bunlardan almaktadır bir yönüyle.

Üzücüdür ki o kadehler AKP'ye karşı değil, "AKP'nin şerefine" kalkmıştır.

Tayyip ne kadar teşekkür etse azdır o nedenle.


Serap Yeşiltuna

Ateşi ve ihaneti gördük

Ateşi ve ihaneti gördük

İnsanlar ey, nerdesiniz?
Nerdesiniz?

Nazım Hikmet

21 Ekim gecesi Hakkari’de 12 askerimiz şehit ediliyor.

Ertesi sabah Türkiye bir acıyla uyanıyor.

Henüz öğlen olmadan bir anda tüm Türkiye ala boyanıyor.

Evlerde al bayrak.

İnsanlarımız evde oturamıyor sokaklara iniyor.

Ellerde al bayrak.

....

Bir haftadır Türkiye sokakta.

İnsanlar meydanlara koşuyor.

Gece ve gündüz, her an her yerde bir gösteri.

Bu günler ulusal birlik günleri hiç katılmamak olur mu?

...

İstanbul ayakta.

Ankara ayakta.

İzmir ayakta.

Adana ayakta.

Antalya ayakta.

Bursa ayakta.

Kocaeli ayakta.

Konya ayakta.

Trabzon ayakta.

Edirne ayakta.

Erzurum ayakta.

Say sayabildiğince ülkemin kentlerini, vefalı yurttaşlarını, hepsi ayakta.

...

Şehit cenazeleri ilk kez bu kadar kalabalık.

Daha önce binlerle kaldırılan al bayraklı tabutları, bu defa onbinler omuzluyor.

Acı yerini öfkeye bırakmış.

Ve bilinçlenmeye.

...

Bir haftadır yurdun dört bir yanında al bayrak dalgalanıyor ve aynı sloganlar haykırılıyor.

Şehitler ölmez vatan bölünmez.

Kahrolsun ABD kahrolsun PKK.

...

Ulusal birliğin sınandığı günler bu günler.

Dostun düşmandan, namuslunun hainden ayrıldığı günler.

Vicdanlıların vicdansızlardan.

...

Yaşlı gözler hep bir yerlere bakıyor son bir umutla...

Diyarbakır suskun.

Hakkari suskun.

Şırnak suskun.

Van suskun.

Evlerde ne bir bayrak.

Yüreklerde ne bir acı.

Gözlerde ne bir yaş.

...

Nevruzlarda yüz binlik gösterilerine alıştığımız o kentler, o insanlar nerede...

Devlete, askere, polise taş atan çocuklar nerede...

Terörist cenazelerinde hazırola geçen belediye başkanları, milletvekilleri nerede...

İnsanlık nerede...

...

Sonra birileri slogan attırmaya çalışıyor al bayraklı gösterilerde: Türk-Kürt kardeştir Amerika kalleştir.

Suskun kentlerden cevap gelmiyor.

Amerikan karşıtlarının %92’ye ulaştığı Türkiyemin suskun kentlerinde tek bir Amerikan karşıtı slogan yok.

Sadece o değil, tek bir PKK karşıtı slogan...

Ve daha acısı, tek bir kardeşlik sloganı, Türkler için.

Anlaşılan denklem değişmiş bir yerlerde, Amerika kardeş Türkler kalleş olmuş...

...

Hangisi daha acı?

PKK’nın ateşi mi, suskun kentlerin ihaneti mi...

Ölen şehitlerimizi sonsuzluğa uğurlamak mı, siperi tek edip PKK’ya katılanlara bakakalmak mı?

...

Ateşi de gördük ihaneti de...

İlk değil bu ihanet...

Kurtuluş Savaşımızdan hatırlıyoruz.

...

ve 29 aralık kütahya :
4 top
ve 1800 atlı bir ihanet
yani çerkez ethem,
bir gece vakti
kilim ve halı yüklü katırları,
koyun ve sığır sürülerini önüne katıp
düşmana geçti.
yürekleri karanlık,
kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü,
atları ve kendileri semizdiler...

ateşi ve ihaneti gördük.
ruhumuz fırtınalı, etimiz mütehammil.
sevgisiz ve ihtirassız çıplak devler değil,
inanılmaz zaafları, korkunç kuvvetleriyle,
silâhları ve beygirleriyle insanlardı dayanan.
beygirler çirkindiler,
bakımsızdılar,
hasta bir fundalıktan yüksek değillerdi.
fakat bozkırda kişneyip köpürmeden
sabırlı ve doludizgin koşmasını biliyorlardı.
insanlar uzun asker kaputluydu,
yalnayaktı insanlar.
insanların başında kalpak,
yüreklerinde keder,
yüreklerinde müthiş bir ümit vardı.
insanlar devrilmişti, kedersiz ve ümitsizdiler.
insanlar, etlerinde kurşun yaralarıyla
köy odalarında unutulmuştular.
ve orda sargı,
deri
ve asker postalları halinde
yan yana, sırtüstü yatıyorlardı.
koparılmış gibiydi parmakları saplandığı yerden
eğrilip bükülmüştü
ve avuçlarında toprak ve kan vardı.

27 Ocak 2011 Perşembe

twitter filofozları 2

NEFSİNE GÜVENİRSEN ŞEYTAN İLE BİRLİKTE OLURSUN @Demzem



Sabri Reyiz attıgı golle YGS oncesi bütün ogrencilere umut oldu. Ogrenciler Sabri gol attıysa bız de bogazicini kazanırız modunda 




Ne kadar silersen sil! Ya yırtılır defterin ya da izi kalır cümlelerin... @yadens

Oğlum bu sakalla okula giremezsin' diyen müdüre, 'ama bıyıklı kızları alıyosun' diyen öğrenci . Büyüksün :D

Usame Bin Ladin bence bir KADIN ÇANTASINDA saklanıyor! yoksa şimdiye kadar çoktan bulunurdu!! @nuraymetin


KERHANE lafı olur lan : kültürümüzde sevişmek yok işini hallet git!
İnsanları niçin öldürüyorsunuz, biraz bekleyin zaten ölecekler.

Aptallar, akıllılardan pek az şey öğrenirler; ama akıllılar aptallardan çok şey öğrenirler.

İnsanları yükselten iki büyük vasıf vardır; erkeğin mert, kadının namuslu olması.Napoleon

MSN'de sevgilisine kamera açmak için makyaj yapan hatun, işin çok zor be annem... Teknoloji sizin ağzınıza sıçtı yeminle... :@

Bu trafik de köprüde olanlar için cehenemde ceza indirimi talep ediyorum.@tuyocu



kendini övmek için başkalarını çamur atmaya çalşanlar önce siz çamura batyrsunuz hani unutmayın istedim kirleniyorsunuz



Anonymous Başbakanlığa saldırdı haberi sankı 3 dünya savaşı anlatıyormuş gibi yapmışlar :))) yeminle okurken heyacan yaptım

parayla saadet olunur. kredi kartına taksit.



Erkeğe; "Ay'da kadın var" demişler, Uzay gemisini icat etmiş, kadına; "Ay'da Erkek var" demişler, "Seviyorsa gelir" demiş!..

19 Ocak 2011 Çarşamba

Twitter'ın da bir limiti var

Twitter'ın da bir limiti var

  • Doğrudan Mesaj: Günde 250 tane doğrudan mesaj gönderebilirsiniz.
  • Maksimum Twit Sayısı (Updates): Günde en fazla 1000 adet twit yollayabilirsiniz. Günlük limiti aştığınız zaman yarım saatte bir değişen ek twit atma hakkı verilir. Retweetlerde twitmiş gibi sayılır.
  • Hesabınızın email bilgilerini: Saatte 4 kere değiştirebilirsiniz.
  • Günlük Takip Etme Limiti: Günde en fazla 1,000 kişiyi takibe alabilirsiniz.
  • Genel Takip Etme Limiti: 2,000 kişiyi takip ediyorsanız, daha fazla takip edebilmek için takipçi sayınızın da yeterli olması gerekir. Yani takip ettiğiniz kişi sayısı ile takipçi sayınız oranlı şekilde büyür.